En son ne zaman karşınızda ki insanı dinlediniz? En son size yazılan e-postayı sonuna kadar sabırla ve düzgünce okudunuz?
Sorular eminim birçok kişiye saçma gelmiştir. Bu yazıyı yazmamın sebebi; günlük yaşamdaki ve işyerinde (kurum içi ve dışı) iletişimlerde ciddi zorluk çektiğimden, bir çok kişininde benzer sorunlar yaşadığını duyduğumdan yazmak istedim.
Bugün çok iyi bir teknolojiye sahibiz, işler çok daha hızlı bitiyor. Fakat teknoloji hızlandıkça işler daha yoğun oluyor ve bu yoğun koşturmaca içerisinde ışık hızında teknoloji içerisinde yanımızda ki insanla iletişim kuramıyoruz. Birçoğumuz sadece balık derdinde istediğini almakla uğraşıyor, karşıda ki insanın bahsettiği detaylarla ilgilenmiyoruz. Belki de sabırsızlık seviyemiz son derece artması yüksek olmasından dolayı karşıda ki insan olumsuz konuşuyorsa otomatik olarak dinlemeden savunma yapıyoruz. Dinlemek ve anlamak her zaman daha fazla dikkat gerektirir, özellikle eleştiriyi dinliyorsanız, karşıda ki insanı dinlemek alçak gönüllülük gerektirir.
İçindekiler (Table of Contents)
Sadece dinlememek değil; okuduğumuzda anlamıyoruz.
Temel iletişim sorunumuz sadece dinlememek değil, okumuyoruz ya da doğru okumuyoruz. Okuyoruz ama beynimizde ki kendi istediğimiz soruların cevabını alabilmek adına okuyoruz. Şahsen bana özel atılan (e-postada kime/to kısmında ben varsam) e-postaları sonuna kadar okurum ve işim gereği ihracat finansmanıyla alakalı bir çok soruya daha evvel yüzlerce kez tek tek üşenmeden cevap veriyorum. Kendime yapılmasını istemediğim bir davranışı başkasınada yapmamak için özen gösteririm. Örnek bir olay; hizmet sektörünün zoruluğunu biliyorum çağrı merkezinden biri beni aradığından kibarca dinlerim. İlgilimi çekmiyorsa kibarca neden ihtiyacım olmadığını ve arama listesinden çıkarılmayı talep ederim.
Tabi ki insanız duygular her gün farklı olabilir, her an farklı olabilir. Bir kişiye bir konu hakkında zaman ayırdı isem, bu devirde zaman her şeyden kıymetlidir. Aradan kısa bir süre geçtikte sanki hiç dinlememiş gibi aynı soruları sormaya devam ettiğinde sabır noktam çok hızlı şekilde aşağı geliyor.
Gelelim asıl sorumuza “Sekiz Dinle, Dört Oku, İki Düşün, Bir Konuş”.
Toplumsal olarak iletişimde sorunumuz sabırsızlık ve az bilgiye sahip olmak. Herkes hakim olmadığı her konuda toplumda uzman olmuş durumda. O kadar çok her konuda bilgi sahibi olduğunu sanan ve konuşan insan mevcut ki tevazu ile dinleyen benim gibi insanları bastırdığını sanıyor.
Tevazu güzel şey ama maalesef adamına göre uygulamak gerekecek gibi çünkü “Fazla tevazu cahilden nasihat dinletir” durumunu yaşamaya başlıyoruz. Bu kadar çok yeterli bilgiye sahip olmadan aklına estiği gibi konuşan ve yazan insan olunca da, yerli yersiz çok konuşanın ve yazanın söyledikleri popüler kültür sebebiyle doğru kabul edilir hale geldi.
Sözler yazılar kurşun gibidir, çıkınca geri gelmez
Toplumsal ya da iş ilişkileri değil, arkadaşlık ve aile ilişkileri içinde benzer durum söz konusu. Kızgınlık anında, kötü bir günde ve içimizde bireken duygularda karşıdaki insana sonradan pişman olacağınız sözleri söylemek çok yıpratıcı olabilir. Ne kendimizi nede karşıda ki insanı yormadan ve kırmadan düşünerek konuşmakta fayda var. Toplumda aklındakini “şak” diye söyleyen insanlara “Aaa keşke bende senin gibi olsam, içimdekini karşıya söylesem” gibi övülsede, bize çok uygun bir tarz değildir. Tabi ki tuttup herşeyi içinize atın demiyorum ama fütürsuzca aklınıza ilk geleni söylemeyin lütfen!
Bu yazıyı yazıp yazmama konusunda bile çok fazla düşündüm, okuyan kimsenin kırılması istemem. Bu sebeple de çok uzun tutmuyorum. Tek tavsiyem siz vaz geçmeyin her zaman karşıdakini dinleyin, bol bol her fırsatta işinize yarayan ne varsa okuyun, fırsat buldukça ve eminseniz sonuna kadar konuşun.
2 thoughts on “İletişim İçin: Sekiz Dinle, Dört Oku, İki Düşün, Bir Konuş”