Rusya’da başlayan ve bugünlerde devam eden az ya da çok futbola meraklı herkesin dört gözle beklediği organizasyon, diğer adıyla futbolun nirvana noktası Dünya Kupası 2018 gayet göz doldurucu şekilde devam etmekte. Biz maalesef yokuz ama en az bir Almanya, bir İngiltere, bir Brezilya kadar heyecan içinde takip ediyor, yorum yapıyor ve eleştiriyoruz. Çünkü futbol evrensel dil ve kültür olarak insanları duygusal birleştirebilen belkide nadide bir oyundur.
Fakat futbol her zaman dediğimiz sadece futbol asla değildir, sportif başarıların her zaman arkasında iyi bir sportif, teknik ve finansal planlama vardır. Oyunun kazanını saha gibi görünse de arka planla gerek siyasi gerekse idari büyük bir strateji savaşları olabilmekte. Peki Dünya Kupaları, Olimpiyatlar, Avurpa Şampiyonları’nda sadece organizasyonu sağlayan ülkeye mi kazanç sağlamakta?
Futbolu bir inanç gibi yaşayan ülkelerde ekonomide çok ciddi bir etkisi vardır. Örnek olarak İngiltere’yi ele alalım, London School of Business and Finance’ın yaptığı araştırmada İngilizler o kadar motive oluyor ki pub, restaurant vb. harcamalarda £1.33 mia ekonomiye katkıda bulunuyorlarmış. Eğer finale kalırsa bu katkı 2.72 mia pound’a kadar çıkabilirmiş. Bu pastadan sağlık sektörü bile pay almakta 200 milyon pound civarında sağlık sektöründe büyüme olduğu bahsediliyor. Futbol’un başı FİFA’da hayrına yapmamaktadır, bu turnuvadan gelir olarak 5 milyar doların üzerinde gelir elde etmeyi planyan FİFA şuan ki taraftar ve reklamcı ilgisinden memnun görünüyor.
İçindekiler (Table of Contents)
Dünya Kupası’nı organize etmek finansal olarak kar mı zarar mı?
Herşey para mı? Bunun reklam değer olarakta yorumlayabiliriz ama yinede Dünya Kupası’nın maliyetine finansal durumunu bakmakta fayda var. Öncelikle ana sponsorların ülkede lokal alt yapıları olmaları şart, çünkü Budweiser, Coca Cola and McDonalds vb. global sponsorlar alt satıcılarına canlılık getirebilmekte. FİFA’da bu konuda hasasiyet gösteriyor, kimse müşterilerinin mutsuz olmasını istemez.
Sadece tesis yapmak değil, bir aylık organizasyon sonrası tesisin yaşamasını sağlam ülkenin sportif geleceği ve doğru yatırım açısından kritiktir. Örnek olarak 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyat’ını düzenleyen Brezilya yaklaşık olarak 10 milyar dolar tesis yatırımı yaptı. Manaus şehrine 50,000 kişilik bir devasa stadyum yapıldı buraya 270 milyon dolar harcandı. Fakat Manaus şehrinin Brezilya 1. Ve 2. Liginde bir takımı yok, yani dolasıyla stadyum bom boş olarak 2 yıldır durmakta. Ülkemizde ki futbol maçlarının tv ve stadyumda izlenme oranlarını karşılaştırdığımızda bizim içinde şapkanın öne konması gereken çok nokta var. Her zaman dediğimiz gibi futbol İstanbul üzerinde tekelleştirilmeden ilerlenmeli. Neyse bu konu ayrı bir konu hiç oralara girmeyelim 😊
FİFA ve IOC kazanırken ülkeler zarar ediyor.
1992 Barcelona Olimpiyatları herkesin örnek gösterdiği şehre hava katan ve şuan popüler olmasına yol açan bir organizasyon olduğuyla bahsedilmektedir. Fakat kimse İspanya ekonomisinde 6.1 milyar dolar kamu borcuna yol açtığından bahsetmez. Aynı şekilde 2004 Atina Olimpiyatları tüm gelirler çıktıktan sonra 11.5 milyar dolar kamuya zararı olmuştur. Öteki taraftan bu büyük organizasyonların sahipleri FIFA ve IOC gayet kar yapmışlar. Tüm bilet satışları, medya hakları ve sponsorluklarla IOC 2009-2012 yıllarında 8 milyar dolar gelir elde etmiş. FİFA ise 2011-2014 yılları arasında 5.7 milyar dolar gelir elde etmiştir.
Bu zararların yapılacak ülke reklamı ve oluşacak ekonominin faydalı olamaycağını hesaplayan bazı ülkeler adaylıklardan çekiliyor. Örnek 2022 Kış Olimpiyat’ları için 7 şehir adaydı (Almaty – Kazakistan, Beijing – Çin, Stockholm – İsveç, Munich – Almanya, Davos / St. Moritz – İsviçre, ve Krakow – Polonya) sadece Almaty ve Beijing kaldı kalanların hepsi çekildi.
Sonuç: Spor’un her türlüsü uzun vadeli güzel
Uzun vadeliden kastım az evvel belirtiğim gibi tesislerin daha sonrasında bulunduğu şehre, bölgeye ve ülkeye canlılık ve devamlılık getirmesi lazım. Son örneğimizi 2026 Dünya Kupas’ından verelim, FAS bu konuda çok istekliydi ama organizasyonun ev sahipliğini ABD, Kanada ve Meksika üçlüsü kazandı. FAS 200 delegenin 65 tanesinden oy alabildi. Özellikle ABD ve Kanada’nın tesis, sosyal, ve şehir alt yapılarının hazır olması ve de maliyetlerin üçe bölünmesi büyük bir fark yarattı.
Daha gerçekleşmemiş bir organizasyon için bile bu üç ülkelerin içinde halen eleştiriler durmadı. Kanada’nın maçları oynatacağı şehirlerden Montreal için bu ilk olmayacak. Şehirde 1967 yılında Expo’yu geldi ve bunun sayesinde metro sistemi kuruldu ve bunun etkisiylede 1976 Olimpiyat’larını düzenlemiştir. Fakat 2026 Dünya Kupas’ının şehre ekonomik uzun vadede bir katkı sağlamyacağı yönünde çok eleştiriler mevcut.
FAS’ın kazanamamasında ki en büyük etken 2010 ve 2014 Dünya Kupalar’ında ki stadyumların sonradan kullanılmaması ve atıl kalması kaynaklı aynı sorun yaşanabileceği yönünde endişeler oluşturdu. Alman Kalkınma Enstitüsü ekonomisti Markus Loewe’ye göre 2010 ve 2014 Dünya Kupasın’da stadyum olan şehirlere bir çok otel vb yapılar yapıldığı ama şuan bunların çoğunun ekonomik olarak beklentiyi karşılamadığını belirtmiştir.
Sonuç olarak he rşey keşke toz pembe olsa ve amatör ruh gibi spor daha güzel olsun ama global ve küresel bir dünyada bu imkansız. Ronaldo’lar Messi’ler, Man. Utd’lar, Barcelona’lar olacak ki bu küresel ekonomi dünyada çapında devam edebilsin. Darısı yeni yapılan dolu stadyumlarımızla 2024 Avrupa Şampiyona’sına, ülkemiz sonuna kadar hak ediyor.